13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan İliç’te bulunan Anagold Madencilik’in faaliyet yürüttüğü altın madeninde liç kayması sonrası 9 işçinin ölümü ve 2 işçinin yaralanmasına sebep olan işçi katliamında İliç Cumhuriyet Savcılığınca iddianame düzenlenmiş ve dosya Erzincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Savcılık tarafından düzenlenen iddianamede 5’i tutuklu 43 sanık için taksirle ölüme ve yaralamaya sebep olmak suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar cezalandırılması talep edilmiştir.
Ayrıca şirket yöneticisi 3 kişi hakkında “Çevreyi taksirle kirletmek” suçundan adli para cezası ve çevreyi kirletme suçunun toprak, su veya havada kalıcı etki bırakması halinde 2 aydan bir yıla kadar hapis cezası talep edilmiştir.
Düzenlenen iddianamede sorumluluk atfedilen kişiler eksiktir ve isnat edilen suçlamalar çok çok yetersizdir. Taksirle ölüme ve yaralamaya sebebiyet verme suç isnadı, iş kazasından kaynaklanan ceza soruşturmalarında istenebilecek en alt düzeydeki bir ceza talebidir. İddianamede yer alan sanıklar ve sorumluluk sahibi diğer kişiler için olası kastla birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verme suçundan cezalandırılması talep edilmelidir. Dosyada ki maddi veriler ve olayın oluş biçimi göz önüne alındığında olası kastla insan öldürme suçunun tartışmasız bir gerçeklik olmasına karşın, Savcılığın; siyasetçileri, kamu görevlilerini ve bürokratları yargılama dışına çıkaran ve yargılanan sanıklar için de göstermelik cezalar talep eden yaklaşımı, siyasetin yargı üzerindeki baskısının ve etkisinin bir sonucudur. Mevcut durum; dönemin sorumlu bakanı Murat Kurum başta olmak üzere siyaset, bürokrası, sermaye ittifakının bir başarısıdır.
Sanıkların TCK 85/2’den “Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet vermek” suçundan cezalandırılmaları talep edilmiştir. Savcılığın bu konudaki değerlendirmesi de son derece yanlıştır ve olay gerçekliği ile örtüşmemektedir. İddianame temel olarak katliama sebep olan yapısal sorunları görmezden gelmiş, bilirkişi raporunda sürece yayılan sistematik eksik ve kusurları dikkate almamış, bazı yapısal sorunları da hatalı değerlendirmiştir. Yaşanan; ani ve öngörülemez bir olay değildir. Bu nedenle taksir değerlendirmesi olay gerçekliğiyle örtüşmemektedir.
1. Savcılığın en temel yanlışlarından birisi sistemin olay günü uyarı verdiği yönündeki değerlendirmesidir. Oysa Mayıs 2024 tarihli bilirkişi raporunda; 8 Şubat 2024’ten itibaren liçteki çatlaklara ait hareket hız grafiğinin(*) olması gereken değerlerin üstünde olduğu, turuncu uyarı verdiği, olay günü sabah saatlerinden itibaren ise çatlakların gözle görülür büyüklüğe ulaştığı görülmektedir. Sadece bu veri dahi olayın öngörülmez olmadığını, uzun sürelere yayılan sistematik yanlışların, umursamaz bir şekilde, sadece fazla üretime odaklı, insan ve çevre sağlığının hiç dikkate alınmayarak hareket edildiğinin kanıtıdır; bu nedenle sanıkların taksir değil olası kastla cezalandırılmasının talep edilmesi gerekir.
2. Liç sahasının doğu kısmında radar sisteminin yetersiz olması, şirket yöneticilerinin en az iki yıldır radar sistemiyle ilgili üst yönetimden talepte bulunmasına rağmen üst yönentimin “bütçe yok” gerekçesiyle bu eksikliği gidermemiş olması, yöneticilerin bunu 2024 bütçesine aldıklarına dair savunmaları bir arada değerlendirildiğinde liç sahasındaki yüksek riski umursamamış olmaları taksir değil olası kasttan yargılanmalarını gerektiren başka bir delildir.
3. Liç sahasındaki yarılmanın nedenini anlayan bir tane dahi personel bulunmaması sebebiyle yarılmanın nedenini ve alınacak önlemleri öğrenebilmek için Amerika’daki tasarımcı şirketi aranmış ancak aradaki saat farkı nedeniyle olduğu iddia edilerek saatlerce hiçbir şey yapılmamıştır. Liç sahasındaki sorunun ne olduğunu tespit etmek için çalışanlar liç yığının üstüne çıkarılmış ve bu nedenle yığın üstüne çıkan beş kişiden üç kişinin ölümüne iki kişinin yaralanmasına sebebiyet verilmiştir. Bununla bağlantılı olarak “Jeoteknik ekipte personel eksikliği” konusunda şüpheli konumda yargılanan yöneticilerin dahi beyanları olmasına rağmen iddianamede bu konunun hiç bir şekilde değerlendirilmemesi de çok büyük bir yanlıştır ve yapısal sorunun Savcılık tarafından görmezden gelindiğini göstermektedir.
4. Şirkette acil durum eylem planının olmaması ve acil durumlarda ne yapılması gerektiği, kimlerin ne görevi olduğunun bilinmemesi iddianamede hiçbir şekilde değerlendirilmemiştir. Liçin kayması halinde sonuçlarının ne olabileceği konusunda hiçbir planlama olmaması yaşanan olayı taksir sınırlarından çıkarıp olası kasta yaklaştıran verilerdendir. Bu nedenle işçiler paydos ettirilmemiş ve konteyner içinde saatlerce bekletilmişlerdir. Risk doğru analiz edilip acil durum planı olsaydı, işçilerin paydos ettirileceği ve olay anında konteynerin içinde bulunan beş kişi hayatını kaybetmeyeceği açıktır.
5. Şirkette “güvenli alan” tanımlaması doğru yapılmamıştır. Bu nedenle güvenli alan olarak tanımlanan yere konan konteynerdaki beş kişi hayatını kaybetmiştir. Bu tanımla doğru yapılsaydı; güvenli alan olarak tanımlanan yola kamyonlar girmeyeceği ve bir kamyon şoförü hayatını kaybetmeyeceği de açıktır.
6. İddianamede olayın meydana gelme sebepleri arasında gösterilen “Proje yönetim mekanizmasının doğru/işler şekilde kurulmamış olmasının; Faz4B olarak kapasite artışına gidilmiş olmasının ve hazırlanan projelerdeki tasarım esksiklik/hatalarının bulunmasının, işletme aşamasında proje tasarım kriterlerinin yetersiz takip edilmesinin, Faz 5 inşaatı sırasında, yığın liçine yakın mesafelerde ve yüksek miktarda patlayıcı kullanılarak yapılan patlatmaların yığın liçine olası hasar risklerinin belirlenmemesinin, uyarı sistemlerinin yetersiz olmasının, çatlakların uyarı vermesi sonrası olayın etkin şekilde yönetilmesini sağlayacak sistemin bulunmamasının etkili olduğu” gerekçelerinin her biri başlı başına yıllara yayılan yapısal sorunlardır. Yıllara yayılan yapısal sorunlara karşı şirketin kayıtsızlığı, sadece kar ve üretim odaklı çalışma sistemi, olayı taksir suçlamasından çıkarıp olası kasta götüren çok önemli delillerdir.
Ayrıca 3 yöneticinin TCK m. 182/1 “Çevreyi taksirle kirletme suçu”ndan cezalandırılması talep edilmiştir. İddianamede isnat edilen suçlamanın TCK m. 75 uyarınca ön ödeme usulüne tabi olduğu fakat aynı şirket hakkında 2022 yılında benzer bir suçtan dolayı soruşturma yürütülmüş olması nedeniyle dava açılmak zorunda olduğunun ifade edilmesi savcılığın vahim değerlendirmelerinden biridir. Türkiye tarihinin en büyük çevre suçlarından birinin failleri olarak sadece 3 kişinin gösterilmesi, neredeyse basit düzeyde idari para cezalarıyla geçiştirilmek istenmesi, yaşanan çevre katliamını görmezden gelen failleri aklayan ve ödüllendiren bir ceza talebi olmuştur. Olması gereken karar alma, uygulama ve denetim mekanizmalarında yetkili olan tüm şirket yöneticilerinin, denetim görevi olan kişilerin TCK m. 181’de düzenlenen çevreyi kasten kirletme suçunun, toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermiş olması (3. fıkra) ile 4. ve 5. fıkra hükümleri göz önüne alınarak cezalandırılmalarının talep edilmesidir. Düzenlenen iddianame, bu yönüyle özelde Erzincan ve İliç; genel olarak ülkemiz topraklarına, suyuna, havasına zarar veren, yağmalayan, insanına kasteden fiillerin faillerinin korunması anlamını taşımaktadır.
Erzincan 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dosyada mahkemenin iddianamenin iadesine karar vermesi en öncelikli yapılması gereken işlerdendir. İddianame iadesi sonrasında şüphelilerin eylemine uyan olası kastla insan öldürme suçundan iddianame düzenlenmesi, denetim ve kontrol yetki ve sorumluluğu bulunan siyasetçiler, kamu görevlileri, bürokratlar hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararların kaldırılarak cezalandırılmaları talep edilmesi gerekir.
İddianameden çok kısa süre öncesinde hakkında soruşturma yürütülen kamu görevlileri, bürokratlar ve siyasetçiler hakkında İliç Cumhuriyet Savcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararı verilmiştir. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda onay ve/veya imzası bulunan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli kamu görevlileri ve diğer kişiler hakkında da kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.
Bu kararın kesinleşmesi halinde ülkemiz tarihinin en büyük çevre suçunu işleyen ve 9 işçiyi göz göre göre ölüme götüren olayda sorumluluğu bulunan hiçbir kamu görevlisi, bürokrat ve siyasetçi cezalandırılmamış olacaktır.
Tüm Türkiye kamuoyunu; İliç İşçi ve Çevre Katliamı’nın sorumlularını aklamak için verilen kararlara karşı tepki göstermeye, dosyada daha önce suç duyurusunda bulunmuş kişi ve kurumların ihbar eden sıfatlarını da göz önünde bulundurarak itirazlarını sunmaya, herkesi siyaset, sermaye, yargı işbirliğiyle karartılmak istenen bu katliamın sorumlularının yargılanması için duyarlılık göstermeye davet ediyoruz. Katliamın gerçek sorumluları ortaya çıkana kadar mücadelemiz devam edecektir.
(*)
