1. İthal kömür gündemi nereden çıktı?
- Verileri değerlendirirken
2022 yılı satılabilir kömür üretimi bir önceki yıla göre %10,2 oranında artarak 95,3 milyon tonla rekor kırmıştır. Türkiye, son 10 yılda üretimi en fazla artan sekizinci ülkedir ve 2022 yılında dünyada en fazla kömür üreten on birinci ülke konumundadır. Türkiye, Almanya ve Çin’in ardından dünyada en fazla linyit üreten üçüncü ülkedir. Türkiye’nin kömür ithalatı, 2017 sonrası hız kesmiş, 2022 yılında 37,6 milyon ton ve 2023 yılında ise yaklaşık 36 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. İthal kömür santral yatırımlarındaki duraklama, ithalat hızının kesilmesindeki en önemli faktördür. Yatırımlardaki duraklamanın devam ettiği dikkate alındığında, ithalatın daha fazla artmayacağı öngörülebilir. Kömür ithalatının faturası; 2021 yılında 4,5 milyar dolar, 2022 yılında 8,5 milyar dolar ve 2023 yılında ise 5 milyar dolar olmuştur.
Bu ifadelerin tamamı, Türkiye Kömür Üreticileri Derneği’nin (KÖMÜRDER) hazırladığı Türkiye ve Dünyada Kömür başlıklı 2024 tarihli raporda geçmektedir. Bu ifadeler doğrudur, gerçekten de 2018’de 100 milyon ton, 2019’da 91 milyon ton kömür üretimi ile Türkiye pandemiyi ve Rusya-Ukrayna savaşını da içeren süreçlerde kömür üretiminde rekor kırmıştır. Bunun doğrudan anlamı servet birikiminin de arttığıdır. Ancak ithal kömür ile bağlantılı belirlenen gündemlerden anlaşılmaktadır ki yalnızca servetin büyümesi maden patronları için yetersiz gelmekte, net kârlılığın da aynı oranda artması için hamle yapma ihtiyacı duymaktadırlar.
Türkiye’de elektrik üretmek için kullanılan ithal kömürün oranı 2010’dan bu yana artış göstermektedir. Bunun temel sebebi, 2000’lerin başından beri ithal kömürle elektrik üretmek üzere yatırım yapılan termik santrallerin piyasaya girmiş olmasıdır. İthal kömür, dönemsel olarak yerli kömürden daha ucuza gelmiş ancak 2022’de olduğu gibi dönemsel olarak da pahalanmıştır. Geride bıraktığımız yıllar içerisinde 50 dolar ile 440 dolar arasında seyreden bir fiyat aralığında özellikle Kolombiya ve Rusya’dan kömür ithal edilmiştir.
Eğer bütün bu tartışmaların sürdürüldüğü bu arka plan ve geçmiş görmezden gelinirse ithal kömürle bağlantılı gündemler yanıltıcı olabileceği gibi, “dışa bağımlılığın azaltılması” ve “yerli ve milli kömür” gibi manipülasyonlardan da kaçınılamaz. Bunlara ek olarak yerli kömür üreticileri, ithal kömür temelli termik santral çalıştıranlar ve yerli kömür temelli termik santral çalıştıranların tümü gibi Soma özelinde; 2015 yılında özelleştirilerek Konya Şeker’e (Torku) bırakılan Soma Termik Santral Elektrik Üretim A.Ş.’nin de kömür fiyatları ile ilgili kararlardan etkilendiği gerçektir ancak bu konu maden patronları ile Türkiye Ulusal Enerji Planı’nı hazırlayan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu arasında vergi, kota vb. yollarla çözülecek bir konudur; bu konuda muhatap maden işçileri ya da esnaf değildir.
- Odak noktası: Termik santraller
Türkiye’de 2022 sonu itibariyle 1 adet asfaltit, 46 adet linyit, 4 adet taş kömürü ve 16 adet ithal kömürle çalışan olmak üzere toplam 67 adet kömürle çalışan elektrik üretim santrali bulunmaktadır. Lisanslı elektrik enerjisi üretiminde ithal kömür santrallerinin payı 2022 yılında %20,28 iken 2023 yılında 23,27’ye yükselmiştir. Diğer taraftan, doğal gaz yakıtlı santrallerinin lisanslı elektrik üretimindeki payı 2022 yılında %23,61 iken 2023 yılında %22,11’e, hidroelektrik santrallerin payı %21,34 iken %20,58’e, yerli kömür (linyit, taş kömürü ve asfaltit) santrallerinin payı %16,09 iken %14,89’a, rüzgâr santrallerinin payı %11,12 iken %10,93’e, jeotermal santrallerinin payı %3,56 iken %3,55’e düşmüştür.
İthal kömür temelli çalıştırılan termik santraller ve yerli kömür temelli çalıştırılan termik santraller arasında karlılık rekabeti vardır. Bunun doğal sonucu, Türkiye’de kömür üretimi yapan maden şirketlerinin yerli kömür satışını artırmak üzere strateji geliştirmesi ve ithal kömür temelli çalışan termik santrallerin de yerli kömür üzerindeki fiyat baskısını artırmaya çalışmasıdır.
2022’de yayınlanan Türkiye Ulusal Enerji Planı’nda termik santrallerin varlığı teknik yeterliliğini sürdürdüğü sürece güvence altına alınmakla beraber; yine aynı raporda belirtildiği üzere “yenilenebilir” enerji kaynaklarına geçiş öncesinde de önce kömür gibi enerji kaynaklarına olan yönelimde artış, sonra düşüş beklenmektedir. Bu süreçte bütün maden patronları, iş gruplaşmalarla beraber kendi yatırımlarını güvence altına almak ve karlılığı artırmak için hamleler geliştirmektedir.
İthal kömürün Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle küresel olarak 440 doları gördüğü zamanlarda “İşyerini kapatıyoruz, üretimi durduruyoruz!” restini çeken taraf ithal kömürle çalışanlar olurken, EPDK tarafından ithal kömürünün önünü açan kararlar alındığında da benzer bir resti çeken taraf yerli kömür üreticileri olmaktadır. Aynı anda her ikisi birden Paris Anlaşması sonrası giderek hızlanan yenilenebilir enerjiyle de uyumlanmak ve/veya kârlarını korumak istemektedir. Bunlar, maden şirketleri açısından anlaşılır nedenlerdir ancak iki tarafın (ve bu şirketler birbirlerine karşı da rekabet ettiği için bütün tarafların) kendi kârlılığını sürdürmek için işçileri koz olarak kullanması kabul edilemez. Buna payanda olmak sarı sendikacılıktır.
2. Maden patronları ne talep ediyor?
Özetle; maden patronları bu stratejilerle devletten kendi kârlarını artıracak hamleler yapmasını istemektedir. Bunun her şeyden önce sermaye içi bir rekabet konusu ve devletle bir pazarlık masası olduğunu başta işçi arkadaşlar olmak üzere kimsenin unutmaması gerekir.
- Yasal engellerden kurtulmak
Madencilik, dünyanın en ağır işlerinden biri olmanın yanı sıra çevreyle ilişkisi sebebiyle de diğer işkollarına göre sıkı sayılabilecek yasal düzenlemelerle çerçevelenmiş bir alandır. Çünkü hem işçiler açısından ciddi riskler barındırır hem de çevresel faktörlerin hassas değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme, maden şirketleri açısından çevreyi koruma telaşından değil; yapacakları yatırımların elde edecekleri kârlara değmesi için yapılan bir değerlendirmedir. Öte yandan, bir bölgede madenciliğin başlaması o bölgenin bütün geçim ve yaşama imkanlarını kökünden değiştirir ve bu çoğu zaman geri dönülemez bir durum yaratır. Aynı zamanda hükümetin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler de uzun vadede küresel enerji piyasasına uyum imkanını kaybetmemek için maden patronlarının önüne çıkan bir takım yasal düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır.
Yerli kömür üreten ve yerli kömür temelli çalıştırılan termik santralleri işletenler, ithal kömürün olumsuz etkilerini giderebilmek için yasal düzenlemelerin esnetilmesini talep etmektedir. KÖMÜRDER’in hazırladığı raporda “ilgili bölgelere ait çevre düzeni planlarında maden işletmeciliği faaliyeti ve/veya termik santral tesisine yönelik kısıtlayıcı hükümler elden geçirilmeli” biçiminde ifade edilen pazarlık unsurunun anlamı; maden bulunan bölgelerde her ne pahasına olursa olsun üretime geçme hakkı talep etmeleridir. Buradan da anlaşılacağı üzere; yerli kömür üreticileri çıkardıkları kömürü satamamak şöyle dursun, yeni tespit edilecek havzalarda da çevresel değerlendirmelerden kaçınarak üretimi artırmak istemektedir.
- Kamu bütçesinden örtülü finansman
Küresel enerji piyasasının “yenilenebilir” enerji iddiasıyla yeniden düzenlenmesi çalışmalarının bir parçası olarak Türkiye’deki 17 özel bankadan 9’unun kömür yatırımlarına finansman sağlamayacaklarını açıklamış olması konunun bir diğer boyutudur. Bu sebeple kömür üreticileri, yeni yatırımlarının devlet tarafından finanse edilmesini talep etmektedir. Böylece kamu kaynaklarından “kamu-özel işbirliği” adı altında kömür üreticilerine hibe verilmesi ve bunun Türkiye Varlık Fonu üzerinden yapılması gündeme getirilmektedir. Bilindiği üzere, Türkiye Varlık Fonu kaynak, denetim ve muafiyet açısından çok geniş yetkilere sahiptir. Bu talebin karşılanması halinde, kamunun kaynakları maden üreticilerine aktarılabilecektir.
- Alım garantisi
2017’de yapılan ve bu yılın sonuna kadar devam edeceği açıklanan bir düzenlemeyle yerli kömürden üretilen elektriğe devlet tarafından satın alma garantisi verilmişti. Benzer düzenlemeler “yerli kömüre teşvik” adı altında çok farklı şekillerde de yapıldı. Maden patronları, bu alım garantisinin sürdürülmesini ve ilgili maden sahalarından çıkarılan kömür için genişletilerek uygulanmasını talep etmektedir. Bu bağlamda ilgililerden idarelerin kömürlü santral projelerine yönelik kamu desteğini artırması, alım garantilerine ilişkin etkili modeller geliştirmesi, izin süreçlerini kolaylaştırması ve bu projelerin planlama, finansman ve uygulama aşamalarında karşılaşılan engelleri azaltmaya yönelik tedbirler alması yine KÖMÜRDER’in ortaya koyduğu raporun sonuç bölümünde yer almaktadır.
3. Maden işçilerinin payına ne düşüyor?
Yerli kömür üreticilerinin ve ithal kömür temelli termik santral çalıştıran patronların birbirleriyle rekabetin yanı sıra ortak hedefleri de vardır. Bu sebeple, rekabette avantajı kim sağlarsa sağlasın maden işçileri kendi konumunu güçlendirmedikçe fayda görmeyecektir.
- İş cinayetlerinde artış riski
Kömür üretiminde alım garantisi, maden patronları açısından öncelikle kârlılığın garanti altına alınması anlamına gelmektedir. Ama asıl önemli nokta; alım garantisi olduğu için üretim baskısının artırılmasıdır. Böylece, ne kadar çok kömür üretilirse o kadar çok kazanma imkanı oluşur ve hiçbir denge unsuru olmaksızın üretimi artırmak için planlama yapılır.
Üretim baskısı, maden işçileri açısından iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin esnetilmesi, üretim için maden işçisinin alması beklenen riskin artması anlamına gelmektedir. En ağır ve riskli işkollarından biri olan madencilikte bu tip bir risk artışı iş cinayetlerinin temel sebebidir. Soma’da, Zonguldak’ta, Bartın’da, Siirt’te, İliç’te yaşadığımız büyük iş cinayetlerinde karşımıza çıkan en temel faktör her zaman üretim baskısı olmuştur.
- Çift asgari ücret ve çift hafta tatili uygulamasının değiştirilmesi
İş Kanunu’nun 63. maddesine göre genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir. Aynı zamanda kömürde çalışan yeraltı maden işçileri 2015 itibariyle bir hafta içinde kesintisiz 48 saat dinlenme hakkına da sahip olmuştur.
Yine Soma Katliamı’ndan sonra yapılan düzenlemelerle linyit ve taşkömürü üretiminde çalışan yeraltı maden işçisi ücretinin çift asgari ücretten düşük olamayacağı kararlaştırılmıştır. Ancak bu ücretin tamamı maden patronları tarafından ödenmemekte, devlet desteğiyle beraber karşılanmaktadır. Yer Altı Maden İşletmelerinde Meydana Gelen Maliyet Artışlarının Karşılanması Amacıyla Destek Verilmesine İlişkin Karar kapsamında geliştirilen bu uygulama, 27 Haziran 2024 itibariyle uzatılmıştır. Getirilen sınırlandırma ile yeraltında çalışan işçi başına işverene verilecek destek miktarı, brüt asgari ücretin işverene maliyetinin 2024 yılı için %80’ini; 2025 yılı için %50’sini ve 2026 yılı için de %25’ini geçemeyecek.
İthal kömürle gündeme getirilen tartışmalar aracılığıyla maden patronları bir pazarlık masası kurarak işçilerin çift hafta tatili ve çift asgari ücret şartı gibi düzenlemeleri tartışmaya açmaktadır. Kârlılığın artırılması için yeni sahalar için teşvik, finansman ve rödovans sözleşmelerinden devamlılık gibi hususlarla beraber işçilerin maliyetini de düşürmeye çalışmaktadır.
Buradaki bir diğer önemli nokta maden işçisinin, maden üretiminden aldığı payın yıllar içerisindeki düşüşüdür. Maden işçisinin Ocak 2017’de ortalama maaşı 2.420 TL iken, Ocak 2024’te 28.300 TL’ye yükselmiştir. En yüksek maaş Ocak 2017’de 3.600 TL iken bu miktar Ocak 2024’te 40.600 TL’ye gelmiş durumdadır. Yani Ocak 2017’de ortalama 683 dolar kazanan maden işçisi, 2024 Ocak’a geldiğimizde 932 dolar ücret almaya başlamış; maaşındaki toplam iyileşme son 7 yıl için %50 düzeylerinde kalmıştır. 2017 yılından 2021 yılına ise madencilik sektöründeki büyüme %100’den fazladır. Böylece üretimde verimliliğin, kapasitenin artması ve teknolojik gelişmeler gibi diğer bütün değişkenler dışarıda bırakıldığında dahi maden işçisinin üretimden aldığı payın yıllar içinde bariz şekilde azaldığı rahatlıkla görülebilir. Örnek olarak, önceden ayın 4 gününü kendi kazancı için, geri kalanını maden patronu için çalışan işçi; bugün bir çalışma gününün yarısında kendi kazancını çıkarmakta ayın geri kalanını patronun kazancı için çalışmaktadır.
- “Dışa bağımlılığın” esas sonuçlarıyla yüzleşme
İthal kömür tartışması “yerli ve milli kömür” önermesiyle de sürdürülmektedir. Yerel kömür üreticilerinin desteklenmesiyle ithal kömürün beraberinden getirdiği enerjide dışa bağımlılıktan kurtulunacağı iddia edilmektedir. Elbette ithal kömür, enerji konusunda dışa bağımlılığı artırmaktadır ancak bunun karşısına konulabilecek bir “yerli ve milli” kömür üretimi söz konusu değildir.
Yerli kömür üretimi için kurulan tesislerin finansmanından uluslararası sözleşmelerle bağıtlanan hükümlere, üretime yatırım yapan holdinglerin çokuluslu yapılarından enerji üretiminin dağılımına birçok husus sebebiyle iki türde çalışan holdingler de bu anlamda küreseldir. Üstelik ithal kömürle çalışan termik santrallerden üretilen enerjinin çok büyük çoğunluğu, onu üreten holdingin başka yatırımlarında kullanılmakta veya bu avantajı sağlayacağı başka düzenlemelere tabi tutulmaktadır. Aynı şekilde yerli kömür üreticileri de benzer avantajlardan faydalanmak üzere hamleler yapmaktadır.
Dışa bağımlılığın engellenmesi hedefinin mümkün olan tek yolu, enerji ihtiyacını gözden geçiren merkezi bir planlama yapılmasıyla mümkün olabilir. Elektrik tüketiminde esas büyük pay sanayi ve tarım gibi üretim kalemleridir. Ancak bu üretimler, topyekün bir zenginleşmeyi değil holdinglerin kârını büyütmektedir. Dışa bağımlılık da dahil olmak üzere madencilikteki bu gidişin maden işçileri açısından esas sonuçları, yukarıda açıklandığı gibi “üretim için üretim” mantığı içerisinde üretimden aldığı payın sürekli azalmasıdır. Maden işçisi ancak buna karşı çıkarak kendi çıkarlarını koruyabilir.
4. Sarı sendikalara karşı Bağımsız Maden-İş’in yaklaşımı
Sarı sendika T. Maden-İş, ithal kömür gündeminde işçileri manipüle edecek şekilde konum almıştır. Açıklamalarında ithal kömür sebebiyle yerli kömür üreticilerinin işyerlerini kapatma ihtimali olduğunu iddia etmiş, esnafları ve maden işçilerini işlerini kaybetmekle korkutarak patronların arasındaki bir rekabetin aracısını haline getirmeye çalışmıştır. “Uzak değil çok yakında ücretlerimizi alamama riskiyle de karşı karşıyayız.” diyerek çift asgari ücreti tartışmaya açmak isteyen maden patronlarına altlık yapmış, hakkını aramak isteyen ve günden güne sarı sendikalardan koptuğunu bildiği maden işçilerine gözdağı vermeye kalkmıştır. Üstelik bütün bunlara Soma’da kaybettiğimiz 301 kardeşimizden, İliç’te kaybettiğimiz 9 kardeşimize kadar; tamamında kendisinin yetkili sendika olduğu ve hiçbir önlem talep etmediği gibi katledilen maden işçilerinin hatırasına dahi sahip çıkmadığı büyük iş cinayetlerini meze etmiştir.
Yukarıda ayrıntılı şekilde açıkladığımız rekabet ortamı içerisinde sarı sendika T. Maden-İş patronaj ilişkisi içinde olduğu patron takımının safında yer almaktadır ve işçilerin değerlerini de bu pozisyonunu korumak için istismar etmektedir. Söylediğimiz gibi yerli kömür üreticisi patronlar ile ithal kömür temelli termik santral çalıştıran patronlar arasındaki uzlaşmazlığın muhatabı bellidir, her iki grup da kamu kurum ve kuruluşlarıyla hükümeti kendi lehine kararlar çıkarmaya zorlamaktadır. İşçileri işiyle tehdit etmek, esnafı batmakla korkutmak görevi de bu tablo içinde yerli kömür üreticileri tarafından sarı sendika T. Maden-İş’e verilmiştir. Yoksa Türkiye’de madencilik yapan şirketler geçtiğimiz yıllarda üretim rekorları kırarken, asgari ücretin medyan ücret olduğu bir düzlemde dünyada benzerleri 3000 dolara çalışırken Türkiye’de maden işçileri en fazla 1000 dolar ücrete talim ettirilirken üretimden daha fazla pay istemeyen T. Maden-İş’in; maden işçisinin gelecek korkusuyla hiçbir duygudaşlığı yoktur. Maden işçileri bu oyuna gelmediğini daha önce göstermiştir. Hiçbir yerel ve merkezi yöneticinin de bu oyuna gelmemesi gerekir, yoksa maden işçilerine sırtlarını dönmüş olurlar.
Bağımsız Maden İşçileri Sendikası; sarı sendikacılığa, patron sendikacılığına, sendikasızlaştırmaya karşı maden işçilerinin çıkarlarını saptamak, korumak ve geliştirmek için vardır. Bu bakış açısıyla ithal kömür gündeminin bir kısım maden patronları tarafından maden işçilerini korkutmak, işiyle tehdit altında hissetmelerine sebep olmak, aza tamah etmelerini öğütlemek için kullanılmasına müsaade etmeyiz. Aynı şekilde sermayedarlar arasındaki bir rekabet ve kavgaya işçileri aracı kılmak için kullanılan sarı sendikacılara da benzemeyiz.
Bizim görevimiz, maden işçilerinin bağımsız bir güç olarak bir araya gelmesini ve ne o ne bu patronun değil kendilerinin çıkarlarını korumak için mücadele etmelerini sağlamaktır. Bu sebeple yalnızca bir işyerindeki madencilerin değil bütün maden işçilerinin ortak çıkarları olduğunun bilincindeyiz ve ithal kömür gündeminin işçileri ve kamuoyunu manipüle etmek için kullanılmasına karşıyız. Hiçbir koşulda kazandığımız haklardan vazgeçmeyiz. Çift asgari ücretten, çift hafta tatilinden, sendikal birliğimizden vazgeçmeyiz.
Bağımsız Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu