Ali Faik ile son buluşmamız – Ercüment Akdeniz

Acı haberi cuma sabahı Trakya yolunda aldım. EMEP heyeti olarak grevdeki Bel Karper ve direnişteki AdkoTurk işçilerini ziyaret etmek üzere yoldaydık. Ankara’dan, yine bir hak arama eyleminden sonra Soma’ya dönen iki madenci “trafik kazası”nda can vermişti.

Elbette biz, iş cinayetlerine kaza demediğimiz gibi buna da “kaza” demiyoruz! Bu, düpedüz sermaye düzeninin yol verdiği bir sosyal cinayettir. Türkiye işçi sınıfı hesabını sormalıdır.

Çünkü bakanlar, hükümet ve devlet, madencilere verdikleri sözü tutsa…

Kanı akan, ciğerleri solan, gözü çıkan, parmağı kopan, bacağı sakat kalan madencilerin yüzüne kapıları vicdansızca kapatmasa…

İşçilerin haklı talepleri, maden şirketlerinin emek hırsızlığı yok sayılmasa…

Madencilerin önü polis barikatıyla kesilmese, madenci gece beton üzerinde yatmaya zorlanmasa, sürekli gerilim altında tutulmasa ve uykusuz kalmasa…

Tahir ve Ali Faik bugün yaşıyor olacaklardı! 

***

Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin’i basında çıkan haberlerden tanıyorum. Maalesef onunla yüz yüze geniş sohbet etme şansım olmadı. Çok ama çok isterdim.

Maden İşçisi Ali Faik İnter ile tanışmamız ise şöyle oldu:

Somalı madenciler Ankara’da yine bir hak arama eylemindeydi. O vakit İzmir’de deprem meydana gelmiş, maden işçileri arama-kurtarma eğitimi aldıkları için gönüllü olarak İzmir-Bayraklı’ya geçmişlerdi. Yandaş ve egemen medya kurtarma faaliyetlerine katılanları “kahraman” olarak gösteriyordu. Ama madencilere çok az yer veriyor, bu kahramanların hak arama eylemine sıra geldiğinde; Ankara yollarında nasıl itilip kakıldıklarını ve nasıl yerde sürüklendiklerini ise anlatmıyordu. 

Deprem gecesi Bağımsız Maden İş Sendikasını aradım. Telefonun ucunda Başaran Aksu vardı. Sağ olsun, kısa sürede bana dönüş yaptı ve enkaz başında bulunan iki madencinin telefon numarasını verdi. Birinci numaraya ulaşamadım, muhtemelen çalışmada yahut nöbetleşe uykudaydı. İkinci numara Ali Faik İnter’indi. Enkaz başında görüntülü konuştuk. Sonra bu ilk buluşmamızı “Can Kurtarırken Vatansever, Hak Arayınca Huzur Bozan: Somalı Madenci Ali Faik İnter” başlığıyla köşe yazıma taşıdım.

Babası Ramazan, Soma’da can veren madencilerden biriydi. Ali Faik de madende işe başlamıştı. Babasının ve 301 madencinin hesabını sormak için mücadeleye atılmıştı. Annesi ile birlikte yaşıyor ve ona çok değer veriyordu. Şimdi biricik anası hem eşini hem evladını kaybetmiş olmanın derin acısı içinde. Vahşi “Soma düzeni” işte böyle ocaklar söndürüyor.

Filmi çekilecek, kitabı yazılacak bir çocuk Ali Faik. Bu da aydınlarımıza, yazarlarımıza, sinemacılarımıza çağrım olsun.

***

Ali Faik’e hep “kardeşim” dedim. Eminim, kimle konuşsa bu sıcaklığı verirdi. Son buluşmamız 24 Mayıs’ta, Akhisar’da görülen Soma davası duruşmasında oldu. O gün bana anlattığı şeyleri sizlerle paylaşmak bir görev benim için.

Duruşmaya ara verildiğinde, mahkeme salonunun hemen önündeki parkta çimenlere oturduk. Ali Faik’e benim için kritik öneme sahip iki soru sordum.

Birinci sorum şu oldu: “Bu bölgede çalışan binlerce madenci neden mahkeme önünde değil? Neden işçilerden yeterli destek, sahiplenme gelmiyor?”

Verdiği yanıtı kelimesi kelimesine yazamıyorum. Çünkü bu bir röportaj değil, dost sohbetiydi ve ben not almamıştım.

Ali Faik’in dediğine göre; Soma Katliamı’ndan sonra ücretlerde kısmi iyileştirme olmuş, maaşlar bir asgari ücretten iki asgari ücret seviyesine çıkmıştı. Patronlar 301 madencinin ödediği bedel olmasa bunu da yapmazlardı. Bu bölgede işsiz kalma korkusu vardı. O yüzden işçilerin çoğu mahkeme önüne gelmeye, burada görünmeye korkuyordu. Soma Katliamı’ndan sonra madenlerde bazı iş güvenliği önlemleri alınsa da yeterli değildi. Ama ‘hadi hadi’ çalışma düzeni hiç değişmemişti. İşçiler feci baskı altındaydı. Yetkili sendika Türkiye Maden-İş duruşmaya gelmediği için, işçilerin sendikaya rağmen duruşmalara gelmesi işten atılmaya sebebiyet verebilirdi!

Burada bir parantez açıp Ali Faik’in 6 gün önce sendikal bürokrasiyi eleştirdiği bir tweet paylaşımını ekliyorum: “Madencilik hakkı, deri koltuklu, şatafatlı makam odalarında, klimanın karşısında oturarak savunulmaz!!! Yüreğin yetiyorsa meydana çıkacaksın, yollara düşeceksin, betonun üzerinde yatacaksın ki 50 bin TL maaşının hakkını veresin!”

Ve ikinci soru: “Soma Katliamı’ndan sonra bu bölgedeki madenlerde nasıl bir işçi profili oluştu? Değişim ne yönde?”

Ali Faik, Soma ve çevresinde maden arama faaliyetlerinin arttığını söyledi önce. Devamında bu bölgenin Zonguldak dahil Anadolu’nun madenci kent ve kasabalarından yoğun göç aldığını ekledi. Soma ve çevresinde gettolaşan yeni mahalleler oluşmaktaydı. Köye, toprağa bağlı yerli işçi profili hızla çözülürken, buna iç göçle gelmiş ve aileleriyle kirada yaşamak zorunda kalan yeni bir işçi kitlesi ekleniyordu. Yöredeki işçi sınıfının demografik yapısı hızla değişiyordu. Sendikal mücadele için bu değişimin hem avantajları hem de dezavantajları vardı…

İşte, Soma davası duruşmasına ara verilmişken bir çimenlik sohbeti sırasında Ali Faik’ten kalan aktarımlar bunlar. Kendi sınıfının bir neferi olarak Türkiye işçi sınıfına bıraktığı mütevazı değerler arasında bunlar da yer alsın, kaybolmasın istedim. Şimdi hep birlikte Ali Faik’in işaret ettiği eğilimlere kafa yormalı: Sınıf mücadelesini kaldığı yerden daha ileriye taşımak için…

Onu her zaman sevgi, gurur ve özlemle anacağız.

Evrensel